decorative background image

Güzel Sözler (Beautiful Words)

Seyyid Abdülkadir Geylani (k.s.)  "Fütûh-ul Gayb"   Eserinden Seçmeler

 

Allah’tan (c.c.) dünyayı isteme… Belanın gitmesini, ihtiyaç halinin geçmesini, zenginliğin gelmesini isteme. Sana gereken sabırlı olmaktır. Elinde bulunana iyi bakarak yetinmen gerekir. Bulunduğun hal içinde bulunan manevî değerlerin elinden gitmemesini iste. Aksi belki senin için iyi olmaz. Bilemezsin, hayır hangi yandadır. Acaba sana zenginlik mi yarar yoksa dünya rahatlığı mı? İşlerin iç yüzünü bilmek sana saklıdır.Onları yalnız Allah (c.c.) bilir. Her şeyin iyisini ve kötüsünü O (c.c.) bilir.

 

Bela halinde insanlara şikayette bulunma. Bu halinde en ufak bir sıkıntı hali dahi belli etmemeye çalış. Halini kimse bilmesin. Hakk’ı (c.c.) itham etme. Hikmetine karışma. Nimetini boşa götürme. Dünya ve ahiretle işlerine yarayacak şeyleri seç. Eğer bir derdin varsa Allah (c.c.) istemedikten sonra kimse şifa veremez!

 

Herkesi olduğu kadar değerlendir. Netice de onlar da senin gibi bir kuldur. Allah’ın (c.c.) isteği olmasa senin hiçbir şeyin zayi olmaz. Bu hallerde sana düşen en büyük iş, sabretmek ve razı olmaktır. Çünkü Hakk’ı (c.c.) bırakıp halka koşmak haramdır, yasaktır.

 

Biz birbirimize dayanmak için yaratılmışız; bir duvardan bir taş çekilirse o duvar yıkılma tehlikesi gösterdiği gibi, bizden biri ayrılırsa yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

 

Hakk’a (c.c.) bağlan; ona karşı edepli ol. Seni gözeteni gözet. Sana yar olana sen de yar ol. Seni seveni sev. Seni çağırana koş. Senin işini yoluna koyana elindekini harca.

 

Seni pislikten koruyana yar ol. Ölümden beri olana borçlu ol. Kötülüklerini giderene minnettar ol. Bir sürü adi vehimlerden seni esirgeyene bağlan. Her şeytan tipinden, aldatıcı ve cahil arkadaşların elinden kurtaran senin en yakın dostundur.

 

Onu ara! Etrafını bir sürü yol kesiciler sarmışken seni onların önünden alan, elbette ki en yakın dostun sayılır; onun yolunu gözet.

 

Hakk’ı (c.c.) her kötülükten tenzih et. Nefsin şerrinden ona sığın. Tevhid yoluna gir. O’nun (c.c.) birliğini itiraf et. Nefsin elinden kurtulman en büyük iştir; buna çalışman lazımdır. Taa ömür sona erip nefsin bitinceye dek sabırlı ol; Hakk’ın (c.c.) emirlerine uy. Elbet darlık gider. Bir gün olur darlık kalkar. Nimet gelir; saadet, selamet yolları açılır. Peygamberimizin (s.a.v.) halini düşün. Diğer Peygamberlerin (a.s.) başına gelenleri dinle. Bilhassa Eyyub Peygamberin (a.s.) hali senin için en büyük derstir.

 

Hepsinin sıkıntısı gitti; hem de gecenin gündüze karşı yok olan karanlığı gibi. Yaz olunca kaybolan kışın soğuğu gibi. Her şeyin bir zıddı vardır. Her şeyin bir sonu ve her şeyin bir bitim tarihi olur. Sabır, her iyiliğin anahtarı hükmündedir.

 

Bir Hadis-i Şerifte:

- “Bir vücut için kalp ne ise iman sahibi için de sabır odur.”

Buyuruldu. Diğer yerde ise:

- “Sabır, imanın hepsidir.”

Buyurulmuştur. Şükür, nimetin saklanma kabıdır. Gelen her nimet bir muhafazaya muhtaçtır. Muhafaza edilmezse yok olup gider. Nimetlere şükür etmediğin zaman elinden hepsi gider. Bu anlatılanlar, büyük öğütlerdir; bunları oku. İbret al. İnşaallah bir gün kurtulursun.

 

Eğer takva halinde isen, nefsine daima muhalefet et… Halkın varlığını kalbinden çıkar. Onlardan her hangi bir şey bekleme. Onlara minnet etme. Onlara güvenme, onların elindeki dünyalığa göz atma. Onların iyiliği seni sevindirmesin, kötülükleri de gücendirmesin. Onların hediyesini, sadakasını, zekatlarını, adaklarını bekleme. Şayet senin mal, mülk sahibi bir adamın varsa sakın mirasına konmak için ölümünü isteme…

 

Halkı hakikaten kalbinden çıkar. Onları kah açılan, kah kapanan bir kapı bil. Onları, meyvesi bazen var, bazen de yok olan ağaçlar gör… Bu işlerin hepsini bir faile bağla ve bir müdebbirin tedbiri kabul et. Bu fail ve müdebbirin de Allah (c.c.) olduğuna inan ki, muvahhid olasın.

 

Kader ise karanlıktır. Karanlığa lamba ile gir. Bu lamba da Allah’ın (c.c.) kitabı, Peygamberin (s.a.v.) sünnetidir. Sakın bu ikisinden ayrılma… Eğer bir hatıra kalbine gelirse ve sıkışık durumda kalırsan, onu derhal kitap ve sünnet ölçüsüne vur… Mesela, zina etmek, gösteriş yapmak gibi şeylerden olduğunu görürsen, facir  ve fasiklerle  birleşmek gibi şeyler olursa –ki bunlar haramdır- sakın yapma… Derhal bu gibi düşünceleri bırak… Bunlardan başka haram şeyler olursa hemen ört… kaç… Kabul etme, amel etme… Bu gibi şeylerin şeytan tarafından sana hatırlatıldığını bil.

 

Kalbin kör olmasına yegane sebep, yaratanla olan ahdi unutmak, gaflete dalmak oluyor… Gafletin başlıca sebebi ise, ilahî emrin gerçek yüzünü bilmemektir. Bu cehaletin sebebine gelince, zulmanî -karanlık- sıfatların istilasına uğramak, teşkil ediyor.

 

Bu zulmanî sıfatların bir kaçım şöyle sıralayabiliriz: Kibir, kin, hased, cimrilik, kendini beğenmek, gıybet etmek, söz gezdirmek, yalan söylemek… ve bunlar gibi… daha nice kötülükler…

 

İnsanı, aşağıların en aşağısına düşüren de bu kötü sıfatlardır. Bu kötü hallerin izalesi için, kalb aynasını temiz tutmak icab eder. Bu temizlik, Tevhid, ilim, amel, içten ve dıştan nefisle yapılan kuvvetli cihadla elde edilir. Taa Tevhid nuru ile kalb hayatı hasıl oluncaya kadar bu mücahede devam etmeli.. Sonra sıfat nurları da gözükür. Bundan sonradır ki, aslî vatan hatıra gelir. Ve insan, hakikî vatana dönmek iştiyakım duyar. Rahmân’ın (c.c.) yardımı ile günü gelince vasıl olur.

 

Gaflet bir nevi ölümdür. Bu yüzden iman sahibine gaflet yakışmaz. İlahî emirler karşısında gaflete düşmek, çok yakışıksızdır… Dikkat edilirse doğruyu bulma arzusu arttıkça gaflet azalır. Bunun icabıdır ki ariflerde bayağı uyku azalmaya başlar. Bundandır ki meleklerde uyku yoktur.Ehl-i cennet uykuyu bilmez. Bunların derecesi çok yüksektir. Çünkü uyku gaflettir. Dolayısıyla noksanlıktır. Bütün hayır işler, ayık olmadadır. Bütün şerler gaflette toplanmıştır. Bunun çeşitleri vardır. Zahirî, uykudan kurtulmak için az yemeli, az içmeli, çok yiyip içince çok uyku olur.

 

Gafletin çeşitli sebeplerinden biri de çok yemekten hasıl olan uykudur. Daima uykuya dalmak ve her şeyi unutmak kötüdür. Çok yiyen kimse, rahat ibadet yapamaz. Çok yiyen kimse, oruca dayanamaz. Bilhassa haram yiyenler, tam bir gaflet içinde ve ölü gibidirler. Az da olsa haram yiyene az yedi, denemez. Haram şeyin azı da çok sayılır. Herhalde dikkatli olmak varken az gaflet eden çok nadim olur. Haramdan çok sakınmalıdır. Çünkü onun azı yoktur. Haram imanı örter, kalbi karartan odur. Alkollü içkilerin azı, aklı yıkmaya yettiği gibi haramın da azı imanın ışığını söndürür.

Zamanla iman ışığı sönerse ibadetin ve iyiliğin yararı kalmaz. Helal yemeli, helal içmeli. Helalin azı da yeter Çünkü onunla gönül rahatlığı ile ibadet edilir…

 

Helal, nur üstüne nurdur. Haram, kir üstüne kirdir. Helali de nefse uyarak yemek olmaz. Allah’ın (c.c.) emirlerine göre yiyip içmeli. Aksi halde bir nevi israf yolu seçilmiş olur; bu da yakışmaz. Haram yemek daima gaflet getireceğini ve ondan sakınmayı bir daha hatırlatırız.

 

Allah’tan (c.c.) rıza ve yoklukta var olmayı isteyin. Bütün olanlara boyun eğip bir yana durmak, en büyük rahatlıktır. İlahi emirler dahilinde işlerin yoluna girmesini beklemek en iyi şeydir. Dünyanın cenneti, gönül rahatıdır. Buna ermek isteyen sakin ve olanlara razı olmalıdır.

 

Nefsini ezme; onu kötülüğe atma. Ve onu kendi başına bırakma. Onu kendi isteğine bırakırsan şaşar; halka bağlanır. Hakk’ı (c.c.) unutur. Maddi kuvvete ve sebeplere güvenir; mahvına sebep olur. Hayır kapılarını sana kapar.

Nefsi kendi başına bırakmak bir cehalettir. Allah’a (c.c.) bir eş tutmaktır. Bu yapıldığı takdirde mukabili olarak manevi taraf kapanır. Çünkü Hakk (c.c.) terk edilmiş ve batıl tutulmuştur. Şunu da bilmelisin ki ilahi kapılar her zaman açıktır. Her an tevbe yolları görünmektedir. Onları tuttuğun an yine Hakk (c.c.) yardımına erersin; merhamet eli seni yine kurtarır.

Bir defa kapıldım, deyip ötesini aramamak olmaz; Allah’a (c.c.) dönmek istediğin an kabul olunmuş sayılırsın.

Dön ve yalvar; O’nun (c.c.) rahmeti seni tutar. Hastalıklara şifa verir. İstediğin zenginliği ve her güzelliği bulursun. Eğer yine bir şaşkınlık yapmazsan böylece kalırsın ve yokluk senin için yok olur.

 

Olanlara razı olmak, bunların içinde kendini Hakk’a (c.c.) teslim olmuş bulmak en iyi yoldur. Allah’ın (c.c.) mana kapısı buradan açılır. Ve kulun sevilmesi böyle oldukça gerçeğe uyar. Sıkıntı denen illet en büyük dünya azabıdır. Ahiret azabı daha başkadır. Allah (c.c.) bir kuluna sevgi yolunu gösterirse evvela ona gönül rahatlığı verir; o da bu rahatlık sayesinde hoş bir ömür sürer.

Allah’a (c.c.) kavuşma yolu buradan başlar. O’nun (c.c.) nuruna vasıl olma böyle tahakkuk eder.

Geçici zevklerin ardına düşmeyin. Ele geçmesi mümkün olmayanın ardıda koşmayın. Eğer kısmetse gelir; değilse zaten gelmez. Kısmet olmayan bir şeyin ardına düşmek, bir ahmaklıktır. Akılsızlık ve bilgisizliktir. İşte dünyanın en büyük azabı budur. Daha evvelki sözlerimizde geçtiği gibi en büyük dert imkansız şeylerle uğraşmaktır.

Kısmetinde yazılı şeyi istemek de ayrı bir görgüsüzlüktür.Daha doğrusu hırstır. İbadet ve kulluk tarafından incelenecek olursa şirk demek de yerinde olur…

Dünyayı, zahirdeki güzelliği ile görürsen aldanma… O, hilesi, dokunanı derhal öldürür. Onda sadakat, onda vefa diye bir şey yoktur. Ona iyi gözle bakıp hoşlanma; şöyle ol: Sahrada bir adam çırılçıplak kazayı-hacete oturmuş. Hem edep yeri görünüyor, hem de koku geliyor… Sen mecbursun; hem burnunu tutacak, hem de gözünü kapayacaksın… İşte dünyanın hali. Ondan kurtulmak için hem gözünü kapa, hem de burnunu tut…

Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan! Kalpten sevme; nasibin neyse gelir; üzülme!.

 

Azla yetin ve ciddi olarak böyle kal… Daha yüksek dereceye çıkıncaya kadar haline şükret. İyisine kavuştuğun zaman da elinde bulunanın kıymetini bil… İlk başta sabırlı ol. Sabırsız insana iyilik yakışmaz. Sabır, insanın kıymetini arttırır. Dünyanın nimeti her an değişir. Sabırlı olursan durmadan yükselirsin, iyiliklere kavuşursun.

Şunu iyi bil ki; her şeyin ardından koşmak, ele bir şey geçirmez. Yalnız, kısmet olan gelir. Sabırla kısmetini beklemen, nasibini eksiltmez. Ne her şeye hırsla koş, ne de gelecek olan gelir diye, otur. Yat….

Geleni al. Giden için de üzülme. Eğer bir şey nasip değilse yıllarca didinsen eline geçmez. Hırsı bırak, sabırlı ol. Halini muhafaza et. Kalbine sahip ol, Kötülük koyma. Allah’tan (c.c.) afiyet iste. Sebebe yapışmayı da ihmal etme.

Allah’ın (c.c.) emri dışında kimseden bir şey alma. Yine O’nun (c.c.) emri dışında kimseye bir şey verme. Kendi hevesine kapılıp çeşitli işler yapma. Kendine bu kadar fazla güvenme. Allah’a (c.c.) güven. Mağrur olma. Sonra senden daha şerli kimseleri başına bela eder. Her şeye hakkını ver. Zalim olma. Zalim Allah’ı (c.c.) aldatamaz. Kahrından kurtulamaz. Hakk Teala (c.c.) şöyle buyurdu:

- “Biz, zalimleri birbirine düşürürüz.”

Allah’ın (c.c.) emri kat’i, askerleri kuvvetli, saltanatı sonsuzdur. Her emri, istisnasız yerine gelir. Bunlara iyice inan. Böyle bir padişahın mülkünde yaşadığını bil. O’nun (c.c.) mülkü devam eder. İlmi, bütün kainatı kuşatmıştır. Hükmü her yerde geçer. Her yaptığı işte adalet vardır. Ne yerde, ne de gökte O’ndan (c.c.) saklanan bir şey olmaz. Hiçbir zalimin kötülüğü yanına kalmaz. İnsanın kendi mevhum varlığını ortaya atması da bir zulümdür. Allah’ı (c.c.) bırakıp mahluka güvenmek de şirk olur. Nefsini ve halkı bırak yalnız Allah’a (c.c.) kul ol. Şirkin büyük zulüm olduğunu Allah-ü Teala (c.c.), şu Ayet-i Kerimelerle bize haber verir.

- “Şirk koşma, şirk büyük zulümdur.”

- “Allah (c.c.) şirki bağışlamaz. Ondan gayrı her günahı isterse affeder.”

Şirke yanaşma, şirkten çok sakın. Bütün halinde Allah’a (c.c.) ortak koşmaktan kork. Kalbinle ve diğer duygularınla günah işlemekten kork. Günahın gizlisini, aşikaresini bırak. Allah’tan (c.c.) kaçma, nereye gitsen seni bulur. Allah’ın (c.c.) verdiği hükümler karşı olma, sonra seni ezer. O’nun (c.c.) işlerine karışma, rezil olursun. O’ndan (c.c.) gafil olma, uyandırırsa utanırsın. O’nun (c.c.) sırlarını yabancılara açma, mahvolursun. Allah’ın (c.c.) gösterdiği yolu keyfine göre tefsir etme, yerin dibine batarsın. Kalbin kapkara olur. İman nurun söner. Anlayışın yok olur. Şeytanlar üzerine atılır. Nefsin seni boğar. Bütün dostların düşman olur. Komşuların seni sevmez. Arkadaşların senden uzaklaşır. Evinde bulunan yılan, akrep, cinler ve bütün hayvanat sana hıyanet eder. Dünyada kısmetin kesilir. Ahirette ise en çetin azaba girersin.

 

Allah’a (c.c.) çok darılıyorsun; O (c.c.) senin Rabbın (c.c.) olduğu halde onu töhmet altına almak istiyorsun. O’nun (c.c.) her işine itiraz ediyorsun, zorla bağlanıyorsun. O’na (c.c.) bağlılığın yolu zulüm ile oluyor. Halbuki O’na (c.c.) candan inanman ve teslim olman lazım. Rızık babında sıkı olma, geniş ol. Zengin olursan herkese dağıt; fakir olunca da sabırlı ol. Gün olur, güçlük gider, bela kalkar. Yaptığın bir yana kalır. Bilmez misin her şeyin bir vakti var, o gelince olacak olan olur…

Şunu bil ki; malın çoğu bela getirir, çok isteme azla yetin. Bela biter, güçlüğün sonu var, biteceği gün var. Sen yalnız sabırla bekle.

Bela vakitleri değişmez, yalnız onun içinde afiyetler olur, onu gör. Bela anında ümitsizlik iyi olmaz. İmanla onu iyi gör. Fakirlik hali zenginliğe çevrilmez, ona sabırla tat kat. Hile yoluna kaçma, doğru ol, samimi ol…

Hakk’a (c.c.) karşı edepli ol. Sukûtu, sabrı sev, buna devam et. Haz al. İlahi fiillere uymaya çalış. Allah’ın (c.c.) emir ve fermanına karşı kalbinden bir şey geçerse tevbe et. Şayet Hakk’ı (c.c.) töhmetleyen bir kusur ettinse nadim ol.

Şunu iyi öğren ki; Hakk (c.c.) kapısından başka kapı yoktur. O’ndan (c.c.) kaçmak mümkün olmadığına inan ve hak işlerden intikam almanın imkansız olduğunu bil. Günah yapmak yalnız seni körletir. Hakk’a (c.c.) yapacağın taarruz, yalnız tabiatını karartır. İntikam hissi kullar arasında caridir. Vazife, bir kul tarafından verilmişse, ondan kaçınma olabilir.

Her şey, bu dünya alemine çıkmadan çok evvel yaratılmıştır. Onların kârını, zararını Allah (c.c.) bilir. Herşeyin ilki, sonu ona malûm, bir şeyin doğuşunu gördüğün gibi gün olur batışının da seyredersin. Allah (c.c.), yaptığını iyi bilir, yapacağı iş ona göre kolaydır. İşlerinde asla tenakuz bulamazsın. Yaptıklarında yersizlik göremezsin. Boş iş yapmaz. Lüzumsuz şey yaratmamıştır, yaratmayacaktır. O’na (c.c.) noksanlık izafe etmek caiz değildir. İşlerini beğenmeyen kişinin aklına şaşılır.

Herşey biter, yeter ki beklemeyi bilesin. Bekle zorla bekle!.. Kendini sabra alıştır. Nefsini, şahsi arzularını yen, onları emirlerine uymaya çabala. Kendini bütün varlığınla sabır aleminde yok et!.. Bekle, bir gün hepsi biter, yok olur gider.

Herşey zamanla zıddına döner. Gün geçtikçe işler değişir. Evvela kış, ardından yaz gelir. Bir zaman gündüz arkasından gece sarar. Akşamla yatsı arası:

- “Gündüz olsun…”

Dersen olmaz. Belki daha kararır, ışık olmaz. Taa, şafak atıncaya kadar, karanlık devam eder.

Boynunu yüce emirlere eğ.. Allah (c.c.) için, iyi düşün, iyi sabret. Senin için olmayan sana gelmez. Sana nasip olmayanı kimse eline tutuşturamaz. Hayatım pahasına da olsa, sana yemin ederim ve sonra kendiliğinden açılır. O zaman istediğin hiç olur. İstesen de istemesen de ortalık aydın olur, her yer aydınlığa kavuşur…

İşin hikmet tarafına aklın erince, işlerin kendiliğinden yürüdüğünü görürsün. Ne isteğinle gündüz gece olur, ne de aksi olur. Çünkü güneş emrinde değil. Dünya senin fermanınla dönmüyor. Rüzgar emrinle esmiyor.

Duan, her zaman alemde makbul olmaz. Çünkü burada istenenlerin çoğu, zamansız ve yersiz isteniyor. Ama yine dua et, her an Allah’a (c.c.) yalvar, ancak duan kabul olmayınca Allah’a (c.c.) sitem etme!..

- “Niçin kabul olunmadı…”

Diyerek şaşma… Zamanı gelince olan olur, burada bir şey olmazsa öbür alemde sana sevap olur. Ama bağırıp çağırırsan, mahcup olursun… Derim ki: Daima dua edeceksin… Çünkü her şeyden evvel sen bir kulsun. Allah’ın (c.c.) emirlerine uymaktasın. Allah-ü Teala (c.c.) Hz.leri:

- “Bana dua edin, kabul ederim.”

Buyuruyor. Diğer bir yerde de:

- “Allah’tan (c.c.) fazilet isteyin.”

Deniyor. Bu mevzuda daha bir çok ayetler vardır…

Duan her zaman duyulur ama, ihtiyacın kadar verilir. Sonrası öteki aleme kalır. İhtimal ki her arzunun bu alemde yerine gelmeyişi bir hikmet icabı ve senin hayrına olmaktadır. Sonra, her olan şey, Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine uygundur.

Arzun yerine gelmeyince Hakk’ı (c.c.) itham etme!.. Kabul olmadı diye ümitsizliğe düşme!.. Daima dua et. Kârın olmasa bile zarar da etmezsin. Hemen olmasa bile, bir zaman sonra olur. Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyruluyor:

- “Kıyamet günü hesap defterinde insan, yaptığı ibadet haricinde bir çok iyilik bulur. Bunları bilemez, sorar, ona şöyle denir: ‘Bunlar dünyada Kabul olmayan dualarının karşılığıdır. Kader-i İlahi icabı orada yerine getirilmedi fakat sana mükafat olarak burada veriliyor’.”

En azından halin, zikir olmalı. İhtiyacını O’na (c.c.) aç!. Başkasına bir şey deme!.. O’nu (c.c.) tevhid ederek, her derdini arzet… Duanın kabul edilmesi işini Allah’a (c.c.) bırak….

Tekrar hatırlatmak yerinde olacak… Sana iki yoldan başka yol yoktur ve olamaz. Gecen de gündüzün de aynı. Sağlığın da hastalığın da öyle. Darlık olsun genişlik olsun değişmez. Ki o: Dua ve sabırdır, yani rıza…

İyi zamanda, darlıkta genişlikte hep böyle ol… O iki hali biraz açalım:

En iyisi, benlik davasını bırakıp, Hakk’a (c.c.) bağlı olmandır. Tıpkı, bir ölü gibi Hakk’a (c.c.) karşı iradesiz halde kalman… Bir süt çocuğu gibi, tam teslim olmandır. Senin için hak fiil ve irade önünde, topçu önündeki top gibi olmak var. İlahi irade böyle çevirir. Bu halinle sana, nimet gelirse şükür edersin… Şükür ettikçe de nimetin artar. Çünkü Allah (c.c.):

- “Şükür ederseniz nimetinizi arttırırım.” 

Diye vad ediyor. Darlık baş gösterince de sabredersin. Bu da senin için bir nimettir. Darlık zamanı, sabreder; günlerin Peygambere (s.a.v.) salât ve selâmla geçerse daha ne istiyorsun… Bu; Allah’ın (c.c.) sana en büyük nimetidir. Her kula nasip olmaz, bu ayetin:

- “Allah (c.c.), sabırlı kullarla beraberdir..”

Mealinde buyurulan yüce manasında bu bapta kayıt vardır. Allah (c.c.), kullarına yardımıyla koşar; sebatını verir. Nefse, şeytana galebe çalması için kula yardımcı olur… Bir ayette:

- “Eğer, Allah’tan (c.c.) yana olursanız o da size yardımcıdır. Dizlerinize kuvvet verir.”

Buyuruluyor…

Nefsine muhalif ol; Allah’tan (c.c.) yana olmuş olursun. Allah (c.c.) yoluna muhalif olan herşeye muhalif ol. Hakk (c.c.) emirlerini itirazla karşılama, kabul et, darılma. Nefsine muhalif ol; Hak fiillerin içine düş, onlarda kaybol… Bunu yaptığın takdirde hak için mücahid sayılırsın. Nefsin her başını kaldırdığında Allah’ın (c.c.) emriyle vur. Onun karşısında kalkanla dur. Bu kalkan; sabır, muvafakat, sükûn, hak emirlere teslim olmaktır. Bunları yapabildiğin an, Hakk Teala (c.c.) sana en büyük yardımcıdır.

Bütün bunların sonunda, bir de büyük rahmete ermek vardır, ona “SALÂVAT” derler. Bu makam Peygamberlere (a.s.) hastır. Bu “SALÂVAT”onlarındır. Sen bir günahkar olduğun halde günahların bağışlanıyor, Nebiler (a.s.) için verilen sevaptan hisse alıyorsun. İşte bu manayı ifade eden bir ayet-i kerime:

- “Onlara musibet veya bir bela karşı geldiği zaman, ‘biz Allah (c.c.) içiniz, dönüşümüz O’nadır (c.c.)’.”

Derler. Onlara Rabb’larından (c.c.) salavat olsun. Rahmet onlaradır. Hidayete eren onlardır. Buraya kadar anlatılan yaşamak zorunda olduğun iki halin ilkiydi.

İkincisine gelince: Sen Rabb’ına (c.c.) yalvardıkça ona yaklaşmış olursun. Allah’ın (c.c.) emirlerini tut. Senin yalvarmak hakkındır, ayrıca vazifendir. Hakk’a (c.c.) tazarru ve niyaz ettikçe, bu vazifeyi yerine getirmiş olursun.

Sakın dualarına yanlış şey girmesin. Bu mühim vazifeyi Hakk’a (c.c.) imanla yap!.. Duanı aziz bir yolcuyu uğurlar gibi yap. Çünkü dua, Hakk (c.c.) katında sana yer hazırlar…

Şunu tekrarlamakta fayda görüyorum. Duana derhal icabet olunmazsa hemen bağırıp çağırmaya kalkma. Dua hem kabul olunur, hem de olunmaz. Her ikisi de senin için musavi olmalı. Sonra bu olanlardan ibret almalısın… Sakın haddi aşanlardan olmayasın. Çünkü baş vuracak kapı yoktur. Sakın, nefsinin iyiliğini veya kötülüğünü bilmeyen zalimlerden de olmayasın. Allah (c.c.) seni helak eder. Hiçbir şey bu helak işinden Hakk’ı (c.c.) alıkoyamaz. Geçmiş ümmetleri de helak etti. Şöyle ki; dünyada içinden çıkılmaz bela ile öldürür, kıyamet günü en kötü azaba sokar

 

Her halinde sabra devam et. Kötü arzularına muhalif ol. İlahi emirlere boyun eğ. Kazaya razı ol. Bu halinden dolayı da Allah’tan (c.c.) iyilik um. Çünkü, Allah-ü Teala (c.c.) şöyle buyurdu:

- “Sabredenlerin mükafatı bol verilecektir.”

 

Seyyid Abdülkadir Geylani (k.s.)  (1077 – 1166)

 

Kaynak Kitap:

Fütûh-ul Gayb (Gizliden Sesler) / Abdulkadir Geylani

Türkçesi : Abdulkadir Akçiçek

Bahar Yayınları, İstanbul, 1983 Yedinci Baskı

 

Fütûh-ul Gayb, Abdulkadir Geylani'nin öğrencileriyle yaptığı sohbetlernden oluşan kitaptır. İslam edebiyatında tasavvuf hakkında bilgiler içeren önde gelen eserler arasında yer almaktadır.

Eser Kur'an'da geçen birçok ayetin açıklamasını barındırmaktadır. Kitapta en çok işlenen konular şöyledir:

  1. Halkı bırakmak (sadece Allah rızası için yaşamak ve davranışları bu temele oturtmak)
  2. Muhabbetullah
  3. Sabır
  4. Şükür
  5. Tevekkül
  6. Vuslat
  7. Dua

Fütuh-ul Gayb Türkçeye “Alemlerin Kapısı” ve “Gizliden Sesler”

adlarıyla çevrilmiştir.

(Vikipedi)